tellere bırakmıştır. Türk kanununda ikişer veya üçer telli 24, 25 veya 26 tel takımı bulunur (genellikle toplam 75 tel). Teller, bemollü olarak akortlanır. Mızgılık’tan hemen sonra tellerin altına yerleştirilen küçük mandal’ların indirilip kaldırılması sayesinde tellerin boyunun uzayıp kısalması sağlanır. Böylece sazdan, icra sırasında yarım tondan daha küçük aralıklar elde edilebilir. Ses alanı üç buçuk sekizli kadardır (tiz muhayyer’den kaba yegâh’a kadar). İcracı, bir iskemleye oturarak dizlerine yatay durumda koyduğu kanunu, metal yüksükler yardımıyla her iki elinin işaret parmaklarına taktığı bağa veya fildişi mızraplarla çalar.
Tarih: Hemen hemen bütün organologlar, Arapça kanun kelimesinin, Yunanca kanon kelimesinden türediğini kabul eder. “Yasa, yönetim, hüküm, kural” gibi anlamları olan kanon terimi, Eski Yunanlılar’da, hem tellerin uzunluklarıyla titreşimleri arasındaki ilişkiyi araştırmakta kullanılan tek telli bir deney âletinin; hem de telleri kısmen ses kutusu, kısmen de sap üzerinde kalan lâvta cinsinden bir sazın da adıydı. Babilliler’in ve Asurlular’ın kanunun atası sayılabilecek kithara cinsinden musiki âletleri vardı. Bu sazlar, zamanla birçok komşu halk tarafından da benimsendi. Yunanlılar’ın kithara cinsinden musiki âletleri olduğu kesin değildir. Hatta, Roma sazı psalterium’un da bir kithara türü olduğu şüphelidir. Saza adı gibi, geometrik yamuk biçimini de Araplar’ın verdiği sanılıyor.
Fârâbî (öl. 950), Kitabü’l-Musika’l-Kebîr’inde, pek çok teli olan ve her teli belli bir sese akortlanan “açık telli” sazlardan söz ederken kanun adını anmaz. Oysa Vefeyâtü’l-Âyân adlı biyografi ansiklopedisinin yazarı İbn Hallikan (öl. 1282), kendi döneminde, kanunu Fârâbî’nin icat ettiğine inanıldığını yazar. İbn Sina’nın da (öl. 1037) kanundan söz etmemesi, Fârâbî’nin, kanunu, sözkonusu kitabını yazdıktan sonra icat etmiş olabileceği ihtimalini zayıflatır.
IX. ve X. yüzyıl Süryanî sözlüklerinde kanun kelimesi, bir musiki âletinin adı olarak geçmez. Ama, X. yüzyıl Süryanî sözlüklerinden, Araplar’ın, geometrik yamuk biçiminde, kithara cinsinden bir saz kullandıkları anlaşılıyor. Bu sazın adı –muhtemelen–, kökeni Yunanca kithara olan kisâre kelimesiydi. Aynı dönemde yazılmış bir Süryanî sözlüğünde “geometrik yamuk biçiminde, on telli bir saz” olarak betimlenmiş kısoro, muhtemelen Arap kisâre’siyle özdeşti.
Kanun teriminin geçtiği bilinen en eski Arapça metin, Binbir Gece Masalları’ndan Ali bin Bekkâr ve Şemsü’n-nehar’ın Hikâyesi’dir. En eski masallardan biri olan bu hikâyenin X. yüzyıla ait olduğu sanılıyor. Yine aynı külliyattan Melik Ömeru’n-Numan ve Oğullarının Hikâyesi’nde ise, bir “kanun-ı Mısrî”den söz edilir. Bu tamlama, Arabistan Yarımadası’ndakinden farklı bir kanunun da varlığına bir işarettir.
Eş-Şakundî’ye (öl. 1231) göre kanun, Endülüs sazlarının en itibarlısıydı ve en önemli saz yapımcıları İşbiliyye (Sevilla) kentinde toplanmıştı; hatta musiki âletleri, kentin başlıca ihraç mallarındandı.
XIV. yüzyılda kaleme alınmış Farsça bir risale olan Kenzü’t-Tuhaf’ta başka sazların yanı sıra, kanunun da çizimi ve sözlü tasviri vardır. Müellif, geometrik yamuk biçiminde gösterdiği kanunun ayrıntılı ölçülerini verir. Risaleye göre sazın, üçer üçer akortlanan 64 teli vardı. Eşik, metnin de teyid ettiği gibi, burguların sıralandığı eğik kenara yakındı. Oysa modern kanunda eşik, –yukarıda da belirtildiği gibi– eğik kenarın karşısındaki dik kenara yakındır ve ayakları, deriyle kapatılmış bölmelere basar.
Büyük bestekâr, virtüoz ve teorisyen Abdülkadir Meragî (öl.1435), 1418’de yazdığı Câmî‘u’l-Elhân fî ‘İlmü’l-Musiki başlıklı eserinde ve diğer bazı risalelerinde, başka sazların yanı sıra kanunu da tasvir etmiştir. Buna göre kanun, burulmuş bakırdan yapılan telleri üçer üçer akortlanan ve skalası çenginkiyle aynı olan (yani muhtemelen 3 x 24 = 72 teli olan), geometrik yamuk biçiminde bir sazdı.
Endülüs aracılığıyla XII. yüzyıla doğru Avrupa’ya da giren kanun İspanya’da caño, Fransa’da canon, Almanya’da Kanon, İtalya’da cannale adını aldı. Daha küçük versiyonuna, “yarım kanun” anlamına gelmek üzere İspanya’da medio caño, Fransa’da micanon, Almanya’da Metzkanon, İtalya’da medicinale adı verilen (bu son ad geç Latince’deki medium canale’nin bozulmuş biçimidir) kanun, Avrupa’da, piyanonun ataları sayılan klavikord ve klavsen gibi sazlara esin kaynağı oldu.
Kanun, XV. yüzyıla kadar düşey olarak tutuluyordu. O döneme ait Doğu minyatürleri bunu teyit eder. Hatta bir XVI. yüzyıl Bizans freskinde, dik yamuk biçimindeki bir kitharanın da, sol kolla, eğik kenar göğse gelecek biçimde tutulduğu ve sazın serbest kalan sağ elle çalındığı görülür. Bu tutuş, kanun benzeri bir Hint sazı olan surmandal’da hâlâ yaşamaktadır. XV. yüzyılda düşey tutuştan yatay tutuşa geçilince, sol el de icraya katılmış, bu ise çalma tekniğini tamamen değiştirmiştir.
En geç XV. yüzyılda Osmanlı musikisinde kullanılmaya başlayan kanunun yapısı zamanla değişmiş, itibarı da kâh artmış, kâh azalmıştır. XVI. yüzyılda İstanbul’da kullanılan kanunun, İran ve Maveraünnehir’de kullanılandan farksız olduğu söylenebilir. Bu, göğsü bütünüyle ahşap olan, metal telli bir sazdı. Bu yargıyı teyit eden minyatürler vardır. Uygurlar’ın günümüzde de kullandığı kalun, bu kanunun tek modern benzeridir. XVI. yüzyıl kanunu, –muhtemelen– makam değiştikçe yeniden akortlanmayı gerektiriyordu. Ama bu dönemin musikisinde nadiren geçki yapıldığından, kanunda akort değişikliğinin asgarî düzeyde olduğu söylenebilir.
Kanun, bazı XV. ve XVI. yüzyıl minyatürlerinde, dik yamuk biçiminde değil, akort burgularının yer aldığı kenarı S çizecek biçimde tasvir edilmiştir.
Evliyâ Çelebi (1611–1684), döneminde İstanbul’da 55 kanun icracısının bulunduğunu yazmasaydı, Ali Ufkî Bey (1610 ?–1675 ?) gibi Kantemiroğlu’nun da (1673–1723) kanundan hiç söz etmemesi, bu sazın XVII. yüzyılda pek rağbet görmediğine bir kanıt sayılabilirdi. Çelebi’nin andığı ünlü kanun üstadlarının çoğu İranlıdır. İranlı üstadların, memleketlerinden getirdikleri ahşap göğüslü (derisiz) ve metal telli kanunu çalmaya devam ettikleri kabul edilebilir. Kaldı ki Çelebi, daha sonraki Türk müzisyenlerin farklı bir kanun çaldığına dair bir ipucu da vermemiştir. XVII. yüzyıl Osmanlı kanununun biçimi tam olarak bilinmiyor, ama sazın XVIII. yüzyılın ortalarına doğru, bugünküne çok yakın yeni bir biçim kazandığı kesindir. O dönemde İran’da kanun terk edilmiş olduğundan, saza bugünkü yapısını kazandıran değişikliklerin Türkiye’de veya Orta Doğu’da (Mısır ve Suriye) yapıldığına hükmedebiliriz.
Kanunun bağırsak telli bir saz olduğunu belirten ilk yazılı belge, İngiliz Dr. John Covel tarafından 1670–1679 arasında yazılmıştır. Ama eserini 1680–1687 arasında yazan ünlü sözlükçü Meninski, kanunu 50-60 bronz telli bir saz olarak tanımlar. Belki de XVII. yüzyılın ikinci yarısında kanunda bağırsak teller kullanılmaya başlanmış, fakat bronz teller, ancak zamanla tamamen terk edilmiştir.
Kantemir’in çağdaşı Levnî, hiçbir minyatüründe kanun çizmemiştir. Van Mour’un 1714’te çizdiği bir gravürdeki dikdörtgen görünümlü kanun, bütün göğsü ahşapmış izlenimi veriyor. Filippo Buonanni’nin 1716’da çizdiği kanunî gravürü, Van Mour’unkine çok benziyor. Buonanni, sazın “metal telli” olduğu bilgisini ekliyor. Ama Hızır Ağa’nın, 1765–1770 arasında kaleme aldığı sanılan Tefhîmü’l Makamât adlı eserindeki resim, özü bakımından modern kanunu gösteriyor. Buradaki kanun, –eşiğin yer aldığı– dik açılı sağ tarafı ve –akort burgularının yer aldığı– dar açılı sol tarafı ile bildiğimiz kanun biçimindedir. Eşiğe paralel bir çizginin ayırdığı alan, büyük olasılıkla –eşiğin üzerine oturduğu– deriyle kaplı bölgedir. Demek ki 1760 dolaylarında Osmanlı kanunu, Orta Çağ sazından tamamen uzaklaşmıştır. Lane’in çizdiği Mısır kanunu, Hızır Ağa’nınkine her bakımdan benzer.
Bronz tellerden bağırsak tellere geçiş, yeni bir çalma tekniğinin doğmasına yol açtı. Bugün Türkiye’de ve Orta Doğu’da kullanılan teknik, bronz telli eski sazda uygulanamazdı. Bağırsak telli yeni kanunun 1680–1750 arasında Türkiye’de mi geliştirildiği, yoksa Mısır veya Suriye’den mi getirildiği kesin olarak bilinmiyor. Ama, ikinci olasılık daha güçlü görünüyor. Çünkü bu dönemlerde yaşamış önemli bir Osmanlı kanun üstadı yoktur; buna karşılık kanun, dönemin Mısır topluluklarının ayrılmaz bir parçasıydı. Öte yandan Hızır Ağa’nın, kanun resminin üzerine, Türkçe değil Arapça bir şiir koyması da, o sazın Orta Doğu kökenli olduğunu düşündürüyor.
Sultan III. Selim’in dönemine ait kayıtlarda hiçbir kanun icracısının adı geçmez. Ama II. Mahmud döneminde (1808–1839) bu saz yeniden sahneye çıktı. XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında kanun, çoğunlukla kadınlar tarafından çalınan musiki âletlerinden biriydi.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında kanun İstanbul’da oldukça rağbetteydi. Profesyonel müzisyenlerin oluşturduğu saz takımları, kanunsuz düşünülemezdi. XX. yüzyılın eşiğinde kanun, tarihindeki son önemli değişikliğe konu oldu: Mızgılıktan hemen sonra her tel takımının altına kaldırılabilir-yatırılabilir metal mandal’lar yerleştirildi. Önceleri sayıları 3’ü 4’ü geçmeyen mandallar zamanla çoğaltıldı. Günümüzde bir tam aralıkta 9–12 mandal bulunur. Mandalların, sol elin icradaki payını artırmasından sonra, gerek Türkiye’de, gerek Suriye, Lübnan ve Mısır’da, arp tekniğinden birçok unsur kanuna uyarlandı; sazın tekniği, akorlar ve arpejlerle zenginleştirildi. Hatta günümüzde, on parmakla icrayı tercih ederek mızrabı bırakan kanunîler bile yetişti.
* G. Toderini, Letteratura Turchesca, I. cilt, Venedik, 1787.
* G. A. Villoteau, Description de l’Égypte, 13. ve 14. cilt, Paris, 1823, 1826.
* E. W. Lane, The Manners and Customs of the Modern Egyptians, Londra, 1836.
* Rauf Yekta, “Türk Sazları”, Millî Tetebbular Mecmuası, sayı: 4 ve 5, 1915.
* Rauf Yekta, Türk Musikisi (çev: Orhan Nasuhioğlu), İstanbul, 1986.
* H. G. Farmer, The Canon and Eschaquiel of the Arabs, in “The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland”, 1926
* H. G. Farmer, Studies in Oriental Musical Instruments I, Londra, 1931
* H. G. Farmer, Turkish Instruments of Music in the Seventeenth Century, Glasgow, 1937.
* H. G. Farmer, “Onbeşinci Yüzyılda Türk Sazları” (çev. Bülent Aksoy), Musiki Mecmuası, sayı: 417, İstanbul, 1987.
* H. G. Farmer, Musikgeschichte in Bildern Islam, Leipzig, 1966.
* M. Rıza ve El-Hifnî, Kitabü’l-Kanûn, Kahire, 1934.
* El-Hifnî, ‘İlmü’l-Âlâtü’l-Musikiyye, Kahire, 1971.
* A. Berner, Studien zur arabischen Musik auf Grund der gegenwärtigen Theorie und Praxis in Ägypten, Lipsia, 1937
* C. Sachs, The History of Musical Instruments, New York, 1940.
* E. R. Üngör, “Kanunun Mandal Tertibatı”, Musiki Mecmuası, sayı: 23, İstanbul, 1949.
* İ. B. Sürelsan, “Türk Musikisi Umumî Dizisine Göre Kanun Mandallanması”, Musiki Mecmuası, sayı: 101-103, İstanbul, 1956.
* E. Gerson-Kiwi, La preistoria degli strumenti a tastiera. Le arpe, il qanun e il santur del Medio Oriente, Tel Aviv, 1958
* H. Güneylı, “Kanun Sazı ve Bizde Kanun Çalanlar”, Musiki Mecmuası, sayı: 184, İstanbul, 1963.
* K. Vertkov, Atlas muzıkalnih instrumentov narodov SSSR, Moskova, 1963.
* H. Usbeck, “Türklerde Musiki Aletleri”, Musiki Mecmuası, 235. sayıdan 243. sayıya kadar, 1968, 1969.
* S. A. Raşıd, El-Âlâtü’l-Musikiyye, Bağdat, 1975.
* H. Touma, La Musique arabe, Paris, 1977.
* M. Guettat, La Musique classique du Maghreb, Paris, 1980.
* J. During, La Musique iranienne, Paris, 1984.
* W. Feldman, Music of the Ottoman Court, Berlin, 1996.
* The New Grove Dictionary of Musical Instruments, 3 cilt, Londra, 1984.